Herkese merhaba,
son zamanlarda farklı kitaplar okuyup hakkında düşüncelerimi paylaşmak isterken Victor Hugo' nun zamanında insanları etkileyen bu yapıtı ilgimi çekti.
Klasik fransız edebiyatın eserlerinden biri olan bu kitap, 3 Şubat 1829 yılında genç Hugo tarafından isimsiz olarak yayınlanmış.
Hikâyesi ile ilgili ilk baskısının ön sözünde Hugo yazar ile ilgili esrarengiz sözleri ile okuyucuların kafalarında soru işaretleri oluşturmuştur :
"Bu kitap ancak iki şekilde ortaya çıkmış olabilir. Ya aslında bir zavallı, son düşüncelerini farklı boylarda bir tomar kâğıda tek tek dökmüştür; ya da bu fikri fanteziye dönüştürmüş, kendini belki de isteyerek kaptırdığı bu düşünceden bir kitap yazarak kurtulmaktan başka çaresi olmayan, sanat yararına doğayı gözlemekle meşgul bir hayalperest, bir filozof, bir şair ya da böyle biri yazmıştı bu kitabı. Okuyucu bu iki açıklamadan istediğini seçecektir."
3 yıl sonra uzun eklenti ile gerçek yazarın kendisi olduğunu açıklaması pek şaşırtmadı. Sebeplerini ve eserinin yarattığı yerli yersiz spekülasyonlarına açıklık getirmek artık farz olmuştu.
Fransız ihtilali ile popüler olan insaflı infaz makinesi giyotin' in getirdiği acı sonu insanlık dışı, her mahkûmunun sonuna kadar yaşama hakkı olduğunu savunuyor. Yargıya acil reformlar, halkın da mahkûmlara karşı olan tutumlarını değiştirip her an kendileri bu duruma düşebilip geri dönüşü olmayan çıkmaza hükûm edebileceğini göz önünde bulunması gerektiğini belirtiyor.
Sadece mahkûm değil, ailesi ve çocuklarının da mağdur olup dışlanmaları söz konusu olabildiğini kitabında açıklıyor.
İdam mahkûmlar alay ve eğlence konusu olmaktan çıkmaları gerekiyordu. İnfazları bir kurgu ya da tiyatro sahnesi izler gibi Greve Meydanında halka her perşembe sunulmaktan vazgeçmek zorundalardı.
Hugo ustalıkla yargılandıktan sonra infaza kadar geçen 6 haftada o insanların içinden geçebilecek duygu ve düşünceleri kaleme almıştır. Sürükleyici ve yer yer ürpertici yazı stili ile duyarlı insanların kendisini o mahkûm gibi hissetmesini sağlıyor.
Nasıl bir histir bu?
Öleceğin tarihi ve şekli bilmek ama sürekli kurtulma umudunu içinde taşımak? Son yolculuğumuz tek perdelik diyalogsuz tiyatro oyunu gibi kamuoyuna sunulurken, kendimizi sakin ve sessiz celladımıza teslim etmemiz mümkünmüdür?
Ara ara soğuk terler akıtıp boğazımın düğümlendiğini hissettim. Adeta ana karakter gibi ruhsal dalgalanmaları yaşadım, hafif panik anlar tüylerimi ürpertti. Yüzyıllar sonra hala bu etkiye sahip ya, bu ustalık değil de nedir?
Konu güncel değil ki diyorsunuz.Niye bu kadar darmadağın ediyor ki beni?? Çok mu duygusalım acaba? Kurguya kendimi kaptırmak biraz çocuksu sanki diye düşünüyorsunuz...
Giyotin geçmişte kaldı ama ölüm cezası dünyada hala var. Ülkemizde de zaman zaman geri gelmesini isteyenler de seslerini çıkarıyorlar. Kesilen kafaların haberi korkunç şekilde evimize geliyor, ölümcül olaylar bizi tehdit ediyor. Kana doymayan canavar hala aramızda.
200 senedir değişen ne var??
Şekil değiştirdi. Ama hala birileri yargılayıp, cellatlar kelleyi alıyor ve izleyici Greve Meydanındaki kadar yakın olmasa da bunu alkışlayıp " Oh olsun,haketti!!" diye haykırıp haz duyuyor. Hugo' nun eseri hala güncel bir şekilde, medeniyete ulaşmak için arpa kadar yol almadığımızı adeta yüzümüze vuruyor. İnsanlık olarak utanç vericiyiz. Eğer evrende başka yaşam biçimleri bizi seyrediyorlarsa, hiç tereddütsüz aptallığımıza ve kendimizi yok etmeye harcadığımız çabalara hayret ediyorlardır.
Duyarsızız ve ucu kendimize dokunmadıkça olaylar pek umrumuzda olmuyor.
Ölüm hayatımızın önüne geçilmez sonudur. Ama kimse buna karar veremez, kimsenin kendi yada başkasının hayatına son vermesinin hakkı yok. Başka bir insanı öldürse bile aynı şekilde cezalanması yaptığını telafi ediyor mu?
Ya masum ise? Bir komploya yada yanlışlığa kurban gittiyse? Doğrusu ortaya çıkınca bu hatayı nasıl geri alacaksın? Özür dilemekle, iş işten geçtikten sonra adını aklamakla hangi vicdanı rahatlatıyorsun??
Hugo kitabı ile zamanında düşünce devrimi gerçekleştirmiş olabilir, giyotin artık müzelerde o kanlı olayların fosilleşmiş kalıntısı olarak sergileniyor.
Hümanist girişimi sadece yüzeyde kalmış, demokrasi fikri gibi sadece laflarda yaşayan ama dünyada olması gerektiği gibi uygulanmayan bir dalga olmuş, gerçek hedefine varmamış.
Eseri bir artçı gibi başyapıtlarının sinyalini vermeye başarmış şüphesiz.İlerleyen yıllarda edebiyata miras bıraktıklarının temeli sağlam ve bence okunması gerekenler arasında yer almasını haketti.
Kalemine sağlık...
İlk okuduğum klasiklerden biridir: Bir İdam Mahkumunun Son Günü. Merakla okuyup bitirmiştim. Senin de değindiğin gibi tuhaf bir konu, adım adım ölüme ilerleyen biri...
YanıtlaSilGayet tüyler ürpertici, beni çok etkiledi.
SilYorumun için teşekkürler, yine beklerim...