Mola...

Sevgili Takipçilerim ve saygıdeğer Okurlarım,

ülkemizde yaşadığımız üzücü ve can yakıcı olaylardan dolayı yıprandığımı belirtmek istiyorum. 
İstanbul' daki havalimanı katliamından sonra kaliteli yazı çıkarıp paylaşmakta zorlandım. Açıkcası çoğu blogger kadar hızlı bir şekilde rutin hayatıma dönmem pek de mümkün değildi. Ayrıca özel hayatımdaki bazı olaylar da bu durumu tetikledi, beni daha da aşağa çekti. 
Dün 3 günlük yorucu yurtdışı seyahatinden sonra biraz olsun moral depolayıp yeniden kendimi bloguma verme kararı almıştım ki, bu akılalmaz olaylar gerçekleşti. Sabah Nice katliamı şokundan sonra bir "darbe girişimi" beni yeniden sarstı. İstanbul'dan uzak olmama rağmen, oradaki ve Ankara'da ikamet eden hısım ve akrabaların güvenliğinden emin olamadığım için korku dolu saatler yaşadım. Buna değerli blogger arkadaşlarım da dahildi. Hala onlar ve aileleri için dua ediyorum. 
Ne yazık ki bazı insanlar hala pişkin pişkin gereksiz paylaşımlarda bulunup, bir kınamadan sonra hiçbir şey olmamış gibi "laylaylom" diye hayata devam ediyorlar. İstanbul' dakiler bunların çoğunluğunu oluşturuyor, inanır gibi değil!

Ben bu şekilde devam edemiyorum!!!


Davullu zurnalı kınalı kuzularımızı "En büyük Asker bizim Asker" diye göreve gönderip alkışlayanlar, dün akşam komuta zincirinin son halkası olarak tatbikata gittiklerini varsayan kardeşlerimizi, silah bıraktıktan sonra darp ettiler . En vahşi şekilde infaz edilen askerin o görüntülerini ben nasıl unutayım?? 
O yüzleriindeki korkuyu görenler nasıl da bundan güç alıp bu akılalmaz olaylara dahil olabildiler?? 
Tekbir getirerek allahın verdiği canı ne sıfatle alabiliyorsun sözde müslümanlar?? 

Diyecek onca söz var ama herşey boğazımda düğümlenmiş vaziyette.

Geleceğimiz nedir? 
Bilemiyorum.

Umutlu Ev Kadını artık umudunu yitirmek üzereyken, yazacak pozitif birşey bulamayıp sizden özür dileyerek geri çekiliyor. 

Kendinize iyi bakın, herşeyi olduğu gibi kabul etmeyin.
Ne zaman dönerim bilemiyorum. 

Sevgiler... 

KİTAPGÜNLÜĞÜM: Son zamanlarda okuduğum kitaplar (2)

Herkese merhaba,

nedense yaz aylarında okuma hevesim iyice artıyor ve rahatlıkla bir haftada iki kitap bitirebiliyorum - benim için neredeyse bir rekor. Ev hanımı olup 3 yaşında bir çocuk ile anca akşam işler bitince kendime zaman ayırıp kitapların gizemli dünyasına dalabiliyorum. O da eşimin Home office çalışması ile iyice azaldı diyebilirim. Aynı zamanda sekreterlik görevlerini de üstleniyorum ve bu son aylarda blogum için vahim oldu. Yazma isteğim ve uygun konu bulma konusunda zorlanıyorum, bildiğiniz gibi yazılarım için ciddi zaman ve emek sarf ediyorum. Konu araştırıp sizlere layık olmak için sadece paylaşım olsun diye de içime sinmeyen yazı oluşturmak istemiyorum.
Neyse epey ağlaştım sanırım, sizleri daha fazla sıkmayıp okuduğum kitaplar hakkında bilgilerimi aktaracağım...



**Kim Noble - Hepimiz**





Hayatınıza baktığınızda eminim yaptığınız yanlışlardan dolayı çok özürler dileyip pişmanlıklar duydunuz. Sonuçta bilinçli yapıp da yakalanınca onun bedelini ödemek zorundasınız.
Ya size birileri sürekli iftira atıp akıl almaz olaylar için suçlu durumuna düşüyorsanız ne dersiniz?
Hele ki bahsedilen olayların hiçbirini hatırlamıyorsanız?
Ama nedense herkes bu komploya alet olmuş gibi hareket edip aileniz bile sizi yalancı olduğunuzu düşünüyorsa?
Yok olamaz... demeyin.
Olabilir.

Kim Noble adında biri yok aslında. Adınız Patricia ama herkes size Kim diyor ve sürekli yapmadığınız şeyler için ceza alıyorsunuz. Unutkansınız her halde. Bir noktayı geçtikten sonra bazı şeylerin esrarengiz haller almaya başladığına inanmakta güçlük çekseniz bile, sizi yatırdıkları akıl hastanelerinde doktorlar size sorunun ne olduğunu açıklarken zaman ile bunu kabul etmeye başlıyorsunuz:
Siz tek değilsiniz, bedeninizi onlarca farklı kişilikler ile paylaşıyorsunuz. Onlar sizden çok farklıdırlar. Küçüklüğünüzde yaşadığınız istismarlardan dolayı beyininiz bu korkunç olayları hazmedemeyip kendini koruma altına aldı. Kim yok oldu, yerine farklı yaşlarda farklı karakterler geldi. Çoğu kadın olsa da aralarında eşcinsel bir erkek ve bebekler de var. Zaman zaman bazı karakterler öne geçip dominant kişilik olarak hayatınıza yön veriyorlar. O siz de olabilirsiniz. Ama belki de olumsuzluklardan dolayı beyniniz sizi arka plana itip başka bir karakter yerinize geçer. O anda siz yavaş yavaş yok olursunuz.
Tıpkı Kim Noble'in bazı alter kişilikleri gibi.
Bu kitabı Patricia yazdı, bu aralar o dominant karakter olarak "Hepimiz" diyerek Kim Noble' in öyküsünü anlatıyor. Çok sarsıcı, sıradışı ve akılalmaz. Ama gerçek. Beni cidden etkileyen kitaplardan biridir.

Puanım: 5/5


**Thomas Mann - Venedikte Ölüm**




Ben hayatımın büyük kısmını Almanya'da geçirdim ve okul hayatım da orada geçti. Bu yüzden Alman Edebiyatı iyi bilirim, özellikle Lise yıllarımda seçme ders olarak Alman Edebiyatını seçip birçok eser inceleme fırsatı yakaladım diye. Standart Goethe, Schiller, Hesse ve beni depresyona sokan Kafka dışında Thomas Mann'ın eserleri ile de tanıştım. "Der Tod in Venedig" zor ve ince olmasına rağmen dikkat ile okunması gereken kitap olduğunu hatırlayıp, aradan 20 sene geçmesine rağmen türkçe versiyonunu okurken hatırladığım pasajlar oldu. Tabiiki o yaşlarda farklı algıladığım için pek de hoş anılar biriktirmemişim ama iyi ki ikinci şans vermişim diyorum.
Uzun cümleler ve zorlayan betimlemeler ile bir sanatçının memnuniyetsiz hayatın son döneminde yaşanan süpriz ve imkansız aşkın kasıp kavuran etkisinin öyküsüdür. Kolay okunacak 103 sayfa değil, yer yer bayıltabilir. Sakin kafa ile okuyup odaklanmayı şart kılan bir eser. Alman Edebiyatına olan zaafımdan dolayı affettiğim ağır cümleleri yeniden okuduğuma pişman değilim. Belki siz de olmazsınız, kim bilir...

Puanım: 4/5



**Jane Austen - Aşk ve Gurur**





Genelde klasik edebiyatı seven biriyim. Eski zamanların üslubuna hayran, kitapları sadece para yapmak için değil de gerçekten sanata hakkını vererek yazmayı başaran yazarların sihirli dünyasına dalmak bana başlıca zevk veriyor.
Ama her yazar bana bu zevki tattırmıyor maalesef.
Jane Austen' i başka incelemelerde meth edildiğinde merak edip bu başyapıtını okumaya karar verdim. Genelde tipik aşk romanları cıvık romantizmleri ile beni canımdan bezdirdiği için tercihim değildir. Ben özümde pek romantik biri değilim zaten. Madem ki aşk konusu gurur ile örülmüş, belki bu sefer beni heyecanlandırır diye düşündüm.
PDF olarak bulduğumda, hayal kırıklığına uğrarsam bari boşuna harcadığım paraya yanmam deyip okumaya başladım.
İyi ki de öyle yapmışım. Esere sonuna kadar dayanmamın sebebi, sadece bir kez kendimi frenleyip beğenmediğim kitaba sonuna kadar şans vermemin kararı idi. Diyaloglar sıkıcı, zamanının üslubuna yakışır bir şekilde çocuksu tavırlar ile gurur saçan, karakterler (bana göre) itici ve sevimsizdi. Derine inmeyen konu biraz sığ kişilikler ile el ele ilerliyordu. Yer yer sosyo-kültürel eleştiri ile biraz canlansa da esas konu soğuk ve mesafeli bir iz bıraktı bende.

Puanım: 2/5