KITAPGÜNLÜĞÜM: Sinan Akyüz - Şahika ve Feraye





Herkese merhaba,


yazın son demlerini yaşarken okuduğum bu kitap pek de mevsime uygun değildi açıkcası. 
Hani o klasik okuma ortamını düşlediğimiz soğuk kış akşamlarına inat, sıcacık içecek ile evin en rahat koltuğuna süzülüp battaniye ile elimize aldığımız o efsane kitaplar vardır ya... işte bu onlardan biridir. 

1915 lerin Çanakkalesinde başlayan hikayeyi okudukça birkaç ay bekleyip devam etmeyi düşünmüştüm. Ama konu beni iyice alıkoymuştu ki, bitirmeden edemedim. 
Ben tarihi romanları severim, hele ki gerçek hikâye ise o yaşananlara kendimi kaptırıp gözlerim iflas edene kadar okurum. Yeter ki konu baymasın ve yazar kaynaklarını iyi araştırıp hikâyenin hakkını versin. 

Sinan Akyüz ile ilk tanışmam oldu. Tavsiye üzeri aldığım kitaptır. Beklentim de ona göreydi. Hele kitabın ilk sayfasını okuduğumda bir hayli heyecanlandım...






Şahika ve Feraye... İki kız kardeşin birbirine bağlı kaderleri...

Konu tek bundan ibaret değil.

Kitabın başlığında yazdığı gibi de savrulan hayatların hikayesi aynı zamanda.
Bir ailenin adım adım yok oluşunun öyküsü bu.

Hikayenin başında evin büyüğü Hacı Nine sahneye çıkıyor. Erkek evlatlarını yüceltip kızları küçümseyen Nine,
hemcinslerinin yeri çocuklarının ve ocağın başında olmasını düşünüyor.
Demode olmuş felsefesi ile yaşına karşı hürmetten dolayı fazla tepki görmüyor.
Türk kadınının bu prangalardan kurtuluşunun öncüleri ailede yeni nesilin modern fikirlerini dile getirmesi Hacı Nineyi çileden çıkarıyor. Bütün bilgilerini Kuran dan alan Nine her sıkıştığında ona başvurarak karşı çıkanları susturmaya çalışıyor.

Bunun acısını en çok Şahika ve Feraye nin annesi olan büyük gelini çekiyor.
Erkek evlat doğuramadığı için ona her fırsatta laf eden ve ortamı geren Hacı Nine soyu devam ettirmesi için bir tek küçük oğlundan ümitli.
Hacı Nine devrim sancılarını yaşayan eski zihniyetin prototipini canlandırıyor. Taparcasına geleneklere, örf ve adete bağlı olan ve yenilikleri şeytani düşünce olarak lanetleyen biri olarak derinlerde yatan bir korkuyu açığa vuruyor: değişimler sıkı sıkı sarılıp sonuna kadar savunduğunu tehdit ederek ona güç ve güven veren sistemi yıkması.
Bir neslin dinozorlaşıp yeni şekillenen dünyaya uyum sağlayamaması kadar korkutucu, onun yok olmasına sebeb olacak kadar ürkütücü ne olabilir ki?

Büyük oğlu Çakır Ağa iki arada bir derede sıkışmış kalmış biri.
Bir tarafta annesinin sitemleri (ne kadar yersiz bulsa da ) dinlemek zorunda olup diğer tarafta sevdiği karısı ve ailesinin modern düşüncelerini destekleyen çağdaş baba. Ayrıca kendi babasından kalan mallarını korumak ve ayakta tutmak ile meşgul olup küçük kardeşinin haylazlıklarının önüne geçememesi de onu bir hayli yoruyor.
Esas mesele onun yeterince sert olmaması, sürekli doğruyu yapmaya ve prensiplerine aykırı hareket etmemeye çaba göstermesi kızlarının ve tüm ailenin hayatlarını yokuşa sürüyor.

Ama bu gidişatta en büyük payı olan şüphesiz küçük kardeşi Hasan.
Ailenin kara lekesi vurdumduymaz tavırları ile sadece annesi tarafından desteklenir. Kompleksli, sevgiden yoksun kalmış, ağabeyinden kabul görmemiş biri olarak arzu ettiği ilgiyi hayat kadını Dilber de görünce onun ile gizli izdivaç ederek başına bin türlü bela alır. Onda kalmaz ailesinin de fakirleşip dağılmasını sağlayarak annesine de ağır darbe vurur.

Şahika bu arada Balkan Savaşlarında gazi olanları iyileştirmek için hemşire olmaya heveslenir. Hacı Nine buna tabiiki karşı çıkar ama Şahika babasına bundan sonra onun dileklerine boyun eğeceğine dair söz verir ki o anda bunun onun için trajik olacağını o hevesle ön göremez. Adını bile hatırlamadığı arap asker Şahikanın görevi bitince evlerine onu istemeye gelince hastanede onu görüp ona aşık olduğu ortaya çıkar. Babası yıllar evvel allaha verdiği bir yemini hatırlayarak kızını o gence vermek zorunda kalır. Şahika da sözünü yerine getirmesi için gönülsüz de olsa boyun eğer. Ağırlığını tartmadan verilen söz ve yeminlerin kaderimizi değiştirebileceğine dair ibretlik misal buna derim.
İlk başta istemese ve gittiği gurbette zorluklar ile karşılaşsa da zamanla eşini kalpten sever ve hatta onun için imkansızları bile başarıp hayatını kurtarır. Böylece onu dışlayan kayınvalidesinin kalbini bile kazanır.

Feraye ise bu kadar şanslı değil. Hikayenin en büyük mağduru o dur. Şahika gurbete gelin gidince onu yalnız bırakmamak için babası tarafından başka bir arapa onu verilince çilesi başlar. Para ve güç için kendisini ingilizlere satan kocası onu altın kafeste yaşatıp zulüm eder. Sevgi ve saygıdan yoksun olan Feraye çocuklarına iki elle sarılır.
Ama büyük darbeyi üstüne kuma getirerek vuran eşi daha da büyük felakete yol açar ve sonunda Feraye nin kızı ile firar etmesini sağlar. Bu kurtuluş için büyük bedel ödeyip uzun yıllar oğlundan uzak kaldığı için evlat acısı çekmek zorunda kalır.

Kitap ile ilgili bazı yorumlar okuduğumda hikayeyi “Yaprak Dökümü” adındaki diziye benzetenler oldu. Bir ailenin başına gelecek ne felaket varsa yaşayıp dağılmasının öyküsü bazı paraleller içerse de sadece yüzeyseldir.
Olayları iki insanın bencilliğinin sonucu olarak görüyorum. Ağabey ve kardeşi arasındaki soğukluk diğer aile fertlerinin sonunu getirmiştir. Bunun temel sebebi de Hacı Ninenin katı hayat bakışıdır. Etrafındaki değişikliklere ayak uyduramayıp yanlış değerleri savunması oğullarını bir birine soğutmasını sağlamıştır.

Kurtuluş Savaşı ile eski dengelerin bozulduğu, devrimlerin getirdikleri sancıları ve ödenen ağır bedelleri kitapta ustaca hikayeye adapte edilmiş. Ülkede yaşananlar ailenin mikrokozmosuna da yansıması ve dağılması Osmanlı İmparatorluğunun dünyadaki değişimlere ayak uyduramadığı için dağıldığı gibidir.
Artık çağdaş olmayan sistemin çökmesi ve küllerinden Türkiye Cumhuriyeti nin doğması bunca kayıplara değmiş mi?
Bir ailenenin savrulup dağılması gelecek nesiller için yeni ufuklara yelken açmalarını sağlamış mı?
Özünü kaybetmeden çağdaş olmak için reformlar kaçınılmazdır. Bu herkes için geçerlidir ve tarih bunu hep bu şekilde olduğunu gösterdi.
Hacı Nine gibi kabullenmeyenler altında ezilip yok oldukları gibi Şahika ve Feraye ler bedel de ödeseler ayakta kalıyorlar.

Kadınlarımızın o yıllarda neler yaşadıklarını Sinan Akyüz etkileyici şekilde kitabında dile getirmiştir. Bazı eleştiriler bu olayları abartılı buluyorlar. Onlara tavsiyem Balkan Savaşlar ve Kurtuluş Savaşı esnasındaki insanların yaşadıkları ile ilgili bir kaç kitap okumaları. Anneannem Bulgaristan göçmeni ve hayatta iken bize o yılları anlatmıştı. Kendisi 1915 doğumlu olsa bile annesinin çektiklerini ve depresyona girip o yükün altından kalkamayıp genç yaşta intihar ettiğini biliyorum. O sebep ile bu kitabın bir kısmı kurgu olsa bile gerçekleri yansıttığına eminim.

Eğer okumadıysanız size “Şahika ve Feraye“ yi tavsiye ederim.
Stilini beğendiğim için “Piruze” adlı eserini de aldım ve yakın zamanda okuyacağım.

Kalemine sağlık...


6 yorum:

  1. incir kuşlarını öyle bir içim çıka çıka okudumki bu kitabı okumaya elim gitmiyor hala diğerinin etkisindeyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bana da oluyor arada, en son Akilah Azrah Kohen in kitabında oldu ve diğerlerini okumaktan vazgeçtim. İnsan soğuyor adeta.

      Sil
  2. Guzek bir hikaye. Ben de severim tarihi romanlari.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eski zamanlara gitmek, o hayatları yaşamak hayal dünyamızda... Kitap okumak kadar güzel ne olabilir? Film izlerken onun temposuna ayak uydurmak zorundayız ama okurken düşlemek, düşünmek ve hissetmek çok farklı oluyor...

      Sil
  3. Ben de tarihi çok severim :) Böyle hikayeler olaya bakış açımızı çok değiştiriyor

    YanıtlaSil

Sanatçı' ya alkışı, Blogger' a yorumunuzu esirgemeyin...
Teşekkürler ve Sevgiler 💖