Herkese
merhaba,
yıllar
evvel almanyada bir kitapçının camakânında gördüğüm
kitap ilgimi çekmişti.
''Die Madonna im Pelzmantel'' başlığı
ile ilginç içeriğe sahip olduğu kesindi. Maalesef zaman
kıtlığından dolayı inclemeye fırsatım olmadı ama gözümün
kenarından yazarın türk olduğunu okuduğumda bir hayli
heyecanlanmıştım. O yıllar Orhan Pamuk dışında almanyada bildiğim Türk Edebiyat Dünyasından pek adını
duyuran yazar yoktu ve Sabahattin Ali bana tanıdık gelmedi. Aklımın
bir köşesine adını kazımıştım ama bunun farkına yıllar
sonra vardım. Taa ki İstanbulda arabada eşimin işlerinin bitmesini beklerken
bir genç bayanın elindeki kitabı fark edene kadar.
''Kürk
Mantolu Madonna''... bir dakika... hiç de yabancı gelmedi bana.
Yazarın adını okuyamadım ama eve geldiğimde ilk iş yüce
Google' a danışmak oldu. Ve adını okuduğumda yıllar evvelki ilk
karşılaşmamız geldi aklıma.
Kayınpederim
sağolsun zengin kütüphanesinden faydalanarak kitap bu
yaz nihayet elime geçmişti. İnce yapısı kısa okuma süresi vaat
ederken yine de sıkılmayacağımı ümit ediyordum.
İlk
başta konunun nereye gideceğinden pek emin değildim. Bu meşhur
Madonna ne zaman sahneye çıkacak diye meraklandım. Onun yerine
Rasim adında anlatıcı, sayfalarca Raif bey diye silik bir
karakterden bahsetti.
Raif bey yeni işe başladığı şirkette aynı
ofisi paylaştığı sessiz ve oldukça ezik çevirmendi. Sürekli
azar işiten ve aşağılanan adam bunlara sessiz kalıyor ve yüz
ifadesi ile hiçbir şekilde içinden geçeni dışa vurmuyordu. Ve bu
vurdumduymaz duruşu ile Rasim in ilgisini çekiyor,hatta bunun
altında bir sır yattığını seziyordu. O sırrın anahtarı küçük
ve Raif bey tarafından gözü gibi koruduğu ama sorduğunda önemsiz diye geçiştirdiği
siyah kitapta yattığından emindi. Raif bey bir hastalıktan
dolayı ölüm döşeğinde yatarken o kitabı ofisdeki çekmecesinden
alıp yakmasını rica ediyor. Rasime sır perdesini aralamak
için şans doğuyor ve okumaya başlıyor...
Gerçek
roman zaten buradan itibaren, sayfa 47 ile başlar.
Raif
24 yaşlarında Berlin' e gelir ve babasının isteği üzeri
sabunculuğu öğrenmek için bir şirkette stajyer olarak gönülsüz
işe başlar. Bunun dışında bir sergiyi gezerken ''Kürk Mantolu
Madonna'' adında bir otoportreyi görüp adeta vurulur ve çekiciliği
onu o derece etkiler ki...
Günün birinde ressam Maria
Puder ile tesadüfen tanışır ama bunun farkına varmaz. Merak edip onun peşine takılıp çalıştığı gece kulübüne kadar takip
ettiğinde kim olduğu ortaya çıkar. Maria Puder (namı değer ''Kürk Mantolu Madonna'')
feminist ve maskulen tipi ile baştan ona sırılsıklam aşık olan
Raif i uyarır. Arkadaşlık dışında bir yakınlaşma mümkün
olmayacağını kabul eden Raif her şeye razıdır. Zaten er yada geç Maria da ona âşık olacağından emindir. Maria hiçbir
erkeğe güvenmez ve sevme ihtimalini de vermez. Ama arkadaşlıkları
ilerledikçe kendisini yalanlar ve aşklarını karşılıklı olarak
yaşarlar.
Raif' in babasının ölümü
bir dönüm noktası olur ve Raif Türkiye' ye geri döner. İşleri
yoluna koyup Maria' ya geri dönmeyi planlar ama maalesef herşey
uzar ve Almanya' ya geldiğinde Maria'nın amansız hastalığa
kapılıp öldüğünü öğrenir.
Raif' in hayatı kararır ama
evlenip bir düzen kurar. Yıllar sonra Maria' dan kızı olduğunu
öğrenir ama kız onun varlığından habersiz kalır.
Kitap burada biter ve Rasim Raif
beye ulaştığında ölüm haberini alır.
Raif efendi insanların yüzeysel
yaklaşımlarının ne kadar yanlış olduğunun simgesi haline gelen
bir prototiptir.
Basit gibi görünen biri
aslında yabancılaştığı için dünyanın anlamsızlığından
kaçıp kendisini gerçek aşka adamıştır. Bu hepimizin aradığı
bir şey değilmidir? Gerçek ve anlamlı aşk. Sözde değil de
özde.
Yok hayır. Ergen yıllarımızdaki
o 'beyaz atlı prens' yada masal prensesi değil. Onların gerçek
olmadıklarını çoktan keşfettik. Ama bahsettiğimiz 'gerçek aşk'
nedir ki? Raif ve Maria bunu kendileri için kelimelere
sığdıramasalar bile en azından kısa bir süre yaşayabildiler.
Mutlu bir son yok. Evlenip sonsuza dek mutlu bir yaşam da
sürdüremediler. Bir çocuk var ama o da bu büyük aşkın meyvesi
olarak dünyada bundan habersiz dolaşıyor. Maria öldü. Raif
kendini içine gömüp hayata devam etti. Yaşamasa bile. Yanlızlığı
ile baş başa bir kargaşanın içinde sadece birilerinin
beklentilerini karşılayarak ömrünün sonunu bekledi. Ne heyecan
ne de yaşam sevinci ile. Bir robot gibi, makineleşmiş anlamsız
bir hayat. Çevresi ile hiçbir zaman iletişim kuramayan Raif, onu
gerçekten anlayan ve gerektiği gibi seven tek kişiyi yitirdikten
sonra neden hayatta kalmayı tercih etti? Aslında yaşayan ölüdür ki kendisi de bunun farkında.
Şimdi soruyorum, seçebilseydik hangisini tercih ederdik? Gerçek aşkı bir süre yaşayıp ebediyen kaybetmek yada hiç yaşamayıp bir partner ile ömrün sonuna kadar renksiz bir ilişki sürdürmek?
Gerçek ask diyecegim her seye ragmen. Merak ettigim bir kitap almancasinin oldugunu da senden ögrendim. Belki kütüphanede vardir sorayim.
YanıtlaSilEminim ki vardır, yorumun için teşekkürler :)
SilİSBN ve direk satın alma linki de mevcut:
Silhttp://www.amazon.de/Die-Madonna-Pelzmantel-Sabahattin-Ali/dp/3908777380
Ne kadar inceyin. Çok tesekkür ederim bakacagim hemen :)
SilAşk ışte.Omur boyu olmak zorunda ya..Okurken hayran kalmıştım.Sizin yazdiklariniza da hayran oldum.
YanıtlaSilNe güzel denk düşme olmuş bu böyle! Almanya’dan İstanbul’a nasipte varmış demek ki , içten istemişsiniz ki :))
YanıtlaSilHem feminist hem maskülen , kontrasta bak!
Ay ikisini de istemem ki ben, karşılıklı olsun en güzeli o :)
Güzel yorumlamışsınız, kaleminize sağlık ;)
Çok teşekkür ederim güzel yorumun için <3
SilBende yeni aldım bu kitabı bu aksam başlayacagım insallah okumakta geç bile kaldım ;)
YanıtlaSilUmarım benim kadar beğenirsin, iyi okumalar :)
SilÜniversitede okumuştum. Turk dili hocamız bu kitaptan soru soracaktı. Hatta sabahattin ali kimdir o zaman öğrendim.okunası bir kitap...
YanıtlaSilBenim de okuduğum ilk S.Ali eseri ve sırada "İçimizdeki Şeytan" var...
Silçok keyiflidir herkesin okuması lazım zaten ama ben ağır okumuştum biraz
YanıtlaSilGerçek hikaye başlayana dek biraz sıkılmıştım ama gerisi bunu telafi etti. Sabahattin Ali başyapıtı, hatta okunası 100 dünya eserlerine girmeli bence...
SilBende hala okumadım en kısa zamanda almalıyım :)
YanıtlaSilMutlaka okuyun, pişman olmayacaksınız :)
SilNe güzel bir konusu ve hikayesi varmış. Türk dizisi gibi.
YanıtlaSil:)) aynen öyle, bence bu kitaptan kopye çeken de vardır
SilÇok sevdiğim bir kitaptır kendisi :) Almanya görmüş bi insan için okuması çok daha keyifli olur eminim :) en sonda da dünyanın en zor sorusu olmaya aday bi soru sormuşsun, ama sanırım kimse aşkı yaşamadan ölmek istemeyecektir..
YanıtlaSilEminim ki öyledir ama gel gelelim ki çoğu bunun farkında bile değiller...
SilKlasiklere girecek bir kitap bence hak ettigi yeri buldu sonunda
YanıtlaSilO konuda'da hemfikiriz :)
Sil